Hak Er Taburu - Siyonizm
  Ana Sayfa
  11 Eylülde Ne Oldu?
  Büyük Ortadoğu Projesi
  Dezenformasyon - Bilgi Bozma
  Dinlemenin Boyutları
  Gerçek ve Sahte
  Haber Dosyaları
  İhtilal Hastalığı
  Karikatürler
  Kavga Şiirleri
  Kitap Gibi
  Masonluk
  Milli ve manevi değerlerimiz
  Pardus
  PKK Gerçeği
  Siyonizm
  => Yahudi Ürünleri
  => KEMALİSTLERDEN BU SORULARA CEVAP BEKLİYORUZ
  Vatansever Subaylara Masonik Takip
  Cumhuriyet, Cumhuriyet'i Bombalar
  Link Listesi
  Ziyaretçi defteri
  Gülen Kimin Adamı
  Din Düşmanı Sanatçılar
  Kaka, Ayyaş, Kara Fatma ...
  TARÎKATLER KAPATILSIN


RADİKAL SİYONİZMİN KÖKENLERİ

 

Radikal Siyonizm din dışı bir ideolojidir ve zaten onu zararlı, tehlikeli, yıkıcı hale getiren asıl neden de budur. Ancak Siyonizmin bir de Yahudi inançları içinde yer alan bazı kaynakları, öncülleri vardır. Bu bölümde bunu inceleyeceğiz.

Siyonizmin kurucusu olan Theodor Herzl'i tanıtan Siyonist bir poster.

Yahudilik İlahi bir dindir. Allah'ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği Tevrat'a dayanır. Ancak bir önceki bölümde incelediğimiz gibi, Yahudi tarihi içinde sık sık bu İlahi temelden sapmalar olmuştur. Bu sapmalar doğrudan dinden uzaklaşma şeklinde olduğu gibi, dini dejenere etme şeklinde de yaşanmıştır. Bu ikinci sapmanın en belirgin şekli, Yahudilik içinde, son derece kibirli, katı ve Yahudi olmayan insanlara karşı husumet dolu bir eğilimin gelişmesidir.

De ki: "Eğer doğruysanız, bu durumda Allah katından bu ikisinden (Musa'ya indirilen Tevrat ve bana indirilen Kur'an'dan) daha doğru olan bir kitap getirin de, ona uymuş olayım."
(Kasas Suresi, 49)

İlginçtir ki elimizdeki Yeni Ahit'in (İncil'in) içinde, Yahudilerin bu dini görünüşlü sapmasını eleştiren önemli pasajlar vardır.

Hz. İsa'nın ağzından aktarılan bu İncil pasajlarında, Yahudi toplumuna önderlik eden din adamlarından bazılarının çok kibirli, katı ve yabancılara düşman oldukları anlatılır ve samimi dindar Yahudiler bunlara karşı uyarılır. Örneğin Markos İncili'nde şöyle yazılıdır:

İsa ders verirken şöyle dedi: "Uzun kaftanlar içinde dolaşmaktan, meydanlarda selamlanmaktan, havralarda en seçkin yerlere ve şölenlerde başköşelere kurulmaktan hoşlanan din bilginlerinden sakının. Dul kadınların malını mülkünü sömüren, gösteriş için uzun uzun dua eden bu kişilerin cezası daha da ağır olacaktır." (Markos, 12: 38-40)

Hani İsrailoğullarından, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin" diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz ve (hâlâ) yüz çeviriyorsunuz.
(Bakara Suresi, 83).

İncil'de söz konusu samimi olmayan din adamları hakkında dikkat çekilen bir diğer özellik de Yahudi olmayanlara karşı çok önyargılı ve düşmanca davranmalarıdır. Hatta bu nedenle Hz. İsa'nın Samiriyeli (Yahudi olmayan) bir kadına iyilik etmesini garipsedikleri anlatılır.

Allah bizlere, bu katı kalpliliği, samimi olmayan Yahudilerin durumunu haber veren bir Kuran ayetinde de bildirmiştir:

Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever. (Maide Suresi, 13)

İşte bugün Siyonizm dediğimiz ve gerçekte din dışı olan ideolojinin temeli "katı kalpli", kibirli Yahudi tavrıdır. Bu tavra sahip olan Yahudiler, dine karşı temelde gösteriş amaçlı bir bağlılık göstermişler ve koyu bir bağnazlık geliştirmişlerdir.

Bu durum, Yahudilerin bir kısmının tarih boyunca Allah'ın kendilerine gönderdiği peygamberlere karşı tutumlarında da belirleyici rol oynamıştır. Batıl inançlarından kopmak istemeyen Yahudiler, peygamberlere itaat etmekten ve hak dine uymaktan şiddetle kaçındıkları gibi, peygamberler ve iman edenler aleyhinde de türlü tuzaklar kurmuşlardır. Allah Kuran'da şöyle bildirmiştir:

Andolsun, Biz İsrailoğullarından kesin söz almış (misak) ve onlara elçiler göndermiştik. Onlara ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen bir şeyle bir elçi geldiyse, bir bölümünü yalanladılar, bir bölümünü de öldürdüler. (Maide Suresi, 70)

Kutsal Yahudi metinleri.

Elçilerin kendilerine tebliğ ettikleri hak din çoğu zaman bu kimselerin menfaatleri ile çatışmış, bu nedenle peygamberleri öldürmeye dahi yeltenmişlerdir.

Bu artniyetli kimselerin en belirgin özelliklerinden birisi de bir şekilde hak dini dejenere etmiş olmalarıdır. Bunun bazı örnekleri Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevrat'ta görülür. Tevrat, Allah'ın Hz. Musa'ya vahyetmiş olduğu kutsal bir kitaptır, ancak sonradan tahrif edilmiştir. Allah Hz. Musa'ya toplumunu doğruya yöneltmesi, onlara Kendi emirlerini bildirmesi için Tevrat'ı indirmiştir. Allah Kuran'da "Gerçek şu ki, Biz Tevrat'ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik..." (Maide Suresi, 44) şeklinde buyurur. Hz. Musa ve onun ardından gelenler, insanlar arasında Tevrat ile hükmetmiştir.

Yahudilerin kutsal günlerde çaldıkları "şofar" adlı boru.

Gerçek şu ki Biz Tevrat'ı içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar) Allah'ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kafir olanlardır. (Maide Suresi, 44)

De ki: "Ey Kitap Ehli, Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiç bir şey üzerinde değilsiniz." �
(Maide Suresi, 68).

Ne var ki, Hz. Musa'nın ölümünün ardından, inkarda direnen bir kısım Yahudiler Tevrat'ı değiştirip bozmuşlar ve ortaya bugün Eski Ahit olarak adlandırılan Muharref Tevrat çıkmıştır. Muharref Tevrat incelendiğinde içinde Allah'ın birliği, Allah korkusu, adil olmak, tevazulu davranmak, hırsızlık yapmamak, zinadan sakınmak, hile yapmamak, masum insanların canına kastetmemek gibi hak dinin izlerini taşıyan pek çok hükümle karşılaşılacaktır. Öte yandan, yine aynı kitabın içinde dejenere olduğu açıkça anlaşılan pek çok batıl efsane ve hüküm de yer almaktadır. Söz konusu efsaneler ve hükümler incelendiğinde ise ortaya çarpıcı bir gerçek çıkar: Bunlar Yahudi halkının çoğunlukla pagan kültürlerden etkilenerek kapıldıkları yanılgılardır. Ve Yahudiler içinde paganizme bağlı kalmakta direnen bir grup insan tarafından nesilden nesile aktarılarak neredeyse ilk hali ile muhafaza edilmiştir.

Bu durum, Yahudiliğin ana unsurlarının nesiller boyunca aktarılan efsaneler, mitolojik kavramlar, egzotik sembollerden oluşan bir felsefe haline gelmesine neden olmuştur.

Gerçekten de mitolojik kavramlar ve semboller, özellikle eski Mısır efsaneleri ve bu efsanelerde yer alan sözde kutsal kavramlar, Yahudi felsefesinde önemli bir yer tutar. Yahudi felsefesinin temel taşlarını ise Kabala ve Talmud oluşturur.

 

Talmud'un Yahudi Olmayanlara Karşı Körüklediği Nefret

 

Yahudilerin hayatında geleneklerin yeri büyüktür. Bir Yahudi dini sorumluluklarının ne olduğunu, kimle evlenebileceğini, kime karşı nasıl tavır takınacağını, nelerin yasak nelerin yasak olmadığını 'Halakha' adı verilen dini kaynaktan öğrenir. "Yahudi şeriatı"nın temel kaynağı olan Halakha, hahamların "bir Yahudi nasıl yaşamalı" sorusunun cevabını en ayrıntılı biçimde vermek için hazırladıkları ve asırlar boyu yeni eklenmelerle genişlemiş yazılı bir dini kaynaktır. Klasik Yahudiliğe göre, bir Yahudi günlük hayatını nasıl geçirmesi gerektiğini öğrenmek için Muharref Tevrat'a ya da Eski Ahit'in öteki kitaplarına bakmamalıdır. Bunlar, sıradan insanlar tarafından anlaşılamazlar çünkü. Bunların anlamını sadece hahamlar kavrar ve Yahudi toplumu da dini onlardan öğrenir. Halakha, hahamların Yahudi toplumuna verdiği bu eğitimin toplandığı kaynaktır. Halakha'nın en önemli kaynağı ise, 'Talmud' adı verilen çok ciltli bir kitaptır.

İsrail'de çocuklar küçük yaştan itibaren din adamlarından Talmud eğitimi alırlar. Bu eğitim, yeni yetişen nesillerin Siyonist bakış açısını kazanmalarında önemli rol oynar.

Talmud'un pek çok pasajında, Muharref Tevrat'ta yer alan ve hak dinin etkilerini taşıyan açıklamalar göz ardı edilir ve başta belirttiğimiz gibi kibirli ve katı kalpli bir tutuculuk emredilir. Allah'ın emrettiği ahlak ile hiçbir şekilde bağdaşmayan saldırgan, bencil ve ırkçı bir modelin telkini yapılır. Tarihte çeşitli radikal Yahudi fraksiyonların ve günümüzde de Siyonist ideolojinin söylemlerinde göze çarpan kinin, öfkenin ve çatışmacılığın kökeninde Talmud'un "katı kalpli" öğretilerinin etkisi vardır.

Bugün liberal görüşü benimseyen pek çok Yahudi tarihçi ve akademisyen de İsrail'in şovenist uygulamalarının söz konusu katı Yahudi ideolojisinden kaynak bulduğunu ifade etmektedirler. Ünlü İsrailli akademisyen Israel Shahak bu gerçeğe dikkat çeken önemli isimlerdendir. Shahak, kimi Yahudilerin Tevrat'ı tamamen göz ardı edişlerini şu sözleri ile ifade etmektedir:

İsrail'in günümüzde Filistinlilere uyguladığı şiddetin kökeninde,Talmud'un Yahudi olmayanlara karşı körüklediği nefretin de izleri vardır.

En radikal Yahudiler, kutsal kitabın büyük bir bölümüne kayıtsızdırlar ve kalan bazı bölümleri konusunda da, anlamları çarpıtılmış tefsirler aracılığı ile fikir sahibirdirler.

Talmud'un öngördüğü 'ideal Yahudi' modeli kısaca incelendiğinde, kastedilen daha net anlaşılacaktır.

Yukarıda, Talmud yorumcularından Maimonides tarafından yazılan bir "Mişna" (Talmud yorumu) örneği görülmektedir.

Talmud'un büyük bölümü, -hak dinde temel kavramlar olan uzlaşma, anlayış, sevgi, merhamet gibi kavramların tam tersine- Yahudi-olmayanlara karşı kin beslemeyi ve imkan buldukça da bu kini eyleme dönüştürmeyi emretmektedir.

Öncelikle, diğer iki İlahi dine karşı son derece saldırgan bir tutum göze çarpar. Talmud yazarlarının tüm yeryüzünde en çok karşı oldukları insan Hz. İsa'dır. Oysa Hz. İsa, Allah'ın seçtiği ve dini insanlara tebliğ etmesi için gönderdiği mübarek bir insandır. İman edenler Allah'ın gönderdiği tüm elçilere gönülden itaat ederler ve onlara derin bir saygı duyar, içli bir sevgi ile elçileri severler. Talmud'a göre ise, Yahudiler ellerine geçen İncil'leri, eğer şartlar uygunsa, yakmakla yükümlüdürler.2

Talmud'un Yahudi-olmayanlar hakkında verdiği diğer bazı ilginç hükümler şöyledir:

Yahudi felsefesinin ve Yahudi mistisizminin en ünlü isimlerinden olan Moses Maimonides 1135-1204 yılları arasında İspanya'da yaşamış ve eserlerini hem Arapça hem de İbranice olarak burada yazmıştır.

Bir Yahudi bir mezarlığın yanından geçerken, eğer o yer bir Yahudi mezarlığı ise orada yatanları takdis eden kısa bir dua okumalı, ancak mezarlık Yahudi-olmayanlara ait ise orada yatanların annelerine lanet etmelidir.3 Talmud kaynaklı bir başka geleneğe göre de, dindar bir Yahudi, bir kilise ya da Hz. İsa tasviri gördüğünde üç kere yere tükürmekle yükümlüdür.4

Talmud yazarlarının en bilinenlerinden olan Maimonides, bir Yahudi-olmayanın hayatının kurtarılması konusunda da sapkın hükümler vermiştir. Bu hükümlerin biri şöyledir:

Kendileriyle savaş halinde olmadığımız Yahudi-olmayanlara gelince, ölümlerine doğrudan sebebiyet vermek yanlıştır, fakat eğer ölüm anındaysalar onların hayatlarını kurtarmak yasaklanmıştır. Örneğin bir Yahudi-olmayanın denize düştüğü görülürse, boğulmaktan kurtarılmamalıdır.

Maimonides'e göre, bir Yahudi doktorun bir Yahudi-olmayanı iyileştirmesi de, karşılığında para kazanılsa dahi, yasaktır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir noktaya değinir: "Eğer Yahudi bir doktorun bir Yahudi-olmayanı iyileştirmekten kaçınması, Yahudiler'e karşı toplumsal bir tepki gelişmesine neden olacaksa, o halde yasak ortadan kalkar ve hastanın iyileştirilmesi gerekir."

Talmud'un en büyük yazarlarından biri olan Maimonides'in ırkçı fikirleri de oldukça ilginçtir. Bir yerde şöyle yazar:

Talmud öğretisi Yahudi ırkı dışındaki insanları Eski Ahit'te adı geçen Amelek kabilesine benzetir ve bu insanların dolaylı yoldan yok edilmelerini öngörür.

Türklerin bir kısmı ve kuzeydeki göçebeler ve zenciler ve güneydeki göçebeler ve bizim coğrafyamızda yaşayıp da onlara benzeyenler; bunların tabiatı daha çok düşük sesli bazı hayvanların tabiatına benzer. Benim düşünceme göre, bunlar insan seviyesinde değildirler. Seviyeleri bir insan ile bir maymunun seviyeleri arasında bir yerdedir. Çünkü görünüşleri maymundan daha çok insana benzemektedir.

Haham Sofer, Responsum adlı Talmudik çalışmasında, Osmanlı İmparatorluğu içindeki Müslümanlar ve Hıristiyanlar hakkında ilginç yorumlar yapar. Bu sapkın yorumlara göre, bu insanlar, "başka ilahlara tapan putperestlerdir ve dolayısıyla dolaylı yoldan öldürülmeleri doğrudur". Dahası, Sofer bu iki grubu, Eski Ahit'te adı geçen Amalek kabilesine benzetir. Eski Ahit'te Amalekler hakkında verilen hüküm ise şöyledir:

Orduların Rabbi şöyle diyor: Amalek'in İsrail'e yaptığını, Mısır'dan çıktığı zaman yolda ona karşı nasıl durduğunu arayacağım. Şimdi git, Amaleki vur ve onların herşeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme ve erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür.

Ortaçağ'da yazılmış bir Talmud sayfası .

Günümüzde de pek çok radikal İsraillinin Filistin halkını Amalek kabilesi olarak değerlendiriyor olmaları kuşkusuz dikkat çekici bir durumdur.

Talmud'un cinsel suçlar (zina) hakkında verdiği hükümler de ilginçtir. Eğer bir Yahudi erkek bir Yahudi kadınla evlilik dışı bir cinsel ilişkiye girerse, her ikisinin de öldürülmesi gerekir. Oysa eğer kadın bir Yahudi-olmayan ise, bu kez erkek sadece dayak yer; kadın ise yine ölüm cezasına çarptırılır. Aynı hüküm, Yahudi bir erkeğin Yahudi-olmayan bir kadına tecavüz etmesi durumunda da geçerlidir. Bunun arkasında yatan mantık ise, Yahudi-olmayan kadının her durumda "baştan çıkarıcı" sayılmasıdır. Kadın, "bir Yahudiyi günaha sokmuş" olduğu için ne olursa olsun birinci dereceden suçlu sayılmaktadır. Nitekim Maimonides, Yahudi-olmayan tüm kadınlar için "N.Sh.G.Z." kısaltmasını kullanır. Bunlar, İbranice'deki "niddah, shifhah, goyah, zonah" kelimelerinin baş harfleridir. Kelimelerin anlamı ise şudur: "Kirli, köle, Yahudi-olmayan, fahişe".

Yahudiler ile Yahudi-olmayanlar arasındaki mal-mülk ilişkileri hakkında da Talmud'un ilginç hükümleri vardır. Eğer bir Yahudi kayıp bir eşya bulur da onun sahibinin bir Yahudi olduğunu fark ederse bunu sahibine geri vermekle yükümlüdür. Fakat eğer malı yitiren kişi bir Yahudi-olmayan ise, malın ona geri verilmemesi emredilir. Bir Yahudi-olmayana hediye vermek ise kesin biçimde yasaklanmıştır. (Ancak hahamlar, bir sonraki aşamada Yahudilere maddi kar getirebilecek hediyelere -bir başka deyişle rüşvetlere- izin verirler.) Alış veriş sırasında Yahudi-olmayanlara hile yapmak ise, eğer "dolaylı" yoldan olursa, meşru sayılır. Örneğin bir Yahudi, karşısındaki müşterinin kendisine yanlışlıkla fazla para verdiğini fark ederse, "senin yaptığın hesaba güvendim, benim saymama gerek yok" demelidir. Böylece eğer karşı taraf durumu sonradan fark ederse, suçlu duruma düşmez.

Bu saydıklarımız, Talmud'un Yahudi-olmayanlara yönelik düşmanca hükümlerine yalnızca bir kaç örnektir. Yahudi geleneğinin bu geleneksel "şeriat kitabı" araştırıldığında, buna benzer daha pek çok hükme rastlamak mümkündür. Ancak bu bir kaç örnek bile, Yahudi ideolojisinin içeriği hakkında fikir sahibi olmak için yeterlidir.

Dikkat edilirse, bu hükümlerin bir kısmı Muharref Tevrat ve Eski Ahit'in belli bölümleriyle dahi çelişkilidir. Bunun nedeni, Yahudi ideolojisinin, Muharref Tevrat'ın ve Eski Ahit'in diğer kitaplarının hükümlerini de kendi düşüncesine göre yorumlayıp çarpıtmakta bir sakınca görmemesidir. Örneğin Hz. Musa'ya verilen "On Emir"den sekizincisi olan "Çalmayacaksın" (Çıkış, 20:15) hükmü, "bir Yahudiyi çalmamak" (yani kaçırmamak ya da rehin almamak) konusunda konulmuş bir yasak olarak açıklanır. Hükmün mal değil de insan "çalmak" şeklinde yorumlanmasının nedeni, "On Emir"in yalnızca ölümcül suçları içerdiğine dair Talmud yazarlarınca yapılmış bir kabuldür. Öte yandan, Yahudi-olmayanların rehin alınması zaten Talmud tarafından izin verilen bir eylemdir.

"Kardeşini kendin gibi seveceksin" (Levililer, 19:11) hükmünün yorumlanması da aynı şekildedir; "kardeşler" yalnızca Yahudilerdir. Nitekim bir Yahudi genel olarak Talmud tarafından bir Yahudi-olmayanın hayatını kurtarmaktan alıkonur, açıklaması da şöyle yapılır; "çünkü o senin kardeşin değildir".

 

 

Yahudi İdeolojisinin Mistik Boyutu: Kabala

Antik pagan kültürlerin karanlık ve gizli öğretileri Yahudilerin mistik kitabı Kabala'da toplanmıştır. Yahudileri Tevrat'tan uzaklaştıran en önemli etkenlerden biri Kabala'dır.

Yahudilikte meydana getirilen dejenerasyonun "yasa" yönünü Talmud'da görmek mümkünken, mistik yöndeki dejenerasyonu da Kabala'da görmek mümkündür.

Kabala İbranice'de 'gelenek' anlamına gelir. Yahudi ruhbanlarının asırlardır birbirlerine aktardıkları ve Eski Ahit'in gizli anlamları ile ilgilenen bir tür okültizm ve mistisizm yöntemidir. Kara büyü ile yakından ilişkili olan Kabala, Yahudi felsefesinden derinden etkilenen masonluk gibi pek çok örgüt ve tarikat tarafından da benimsenmiştir.

Kabala, özellikle Ortaçağ'dan başlayarak 17. yüzyılın sonuna kadar devam eden süreç içinde çok gündemdeydi ve dönemin toplumları üzerinde büyük etkisi vardı. Bu dönemde, Hıristiyan toplumu içinde de bazı gruplar Kabala ile yakından ilgilenmişlerdir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi, Kabala'nın içinde saklı olduğuna inanılan sırlar ve mistik öğretilerdir.

Bu iki sayfada Kabalistik metin ve sembol örnekleri görülmektedir.

Yahudiler, Kabala'da saklı olan ilmin ancak çok az insan tarafından kavranabileceğine inanırlar. Eski Ahit'te pek çok insanın farkına varamayacağı veya anlayamayacağı sırların, Kabala'ya vakıf olan kişi tarafından çözüleceği düşünülür. Kabala metinleri, bilinen kitaplardan farklı olarak, çok az kimsenin anlıyabileceği şekilde yazılmıştır. Kitapta anlamsız gibi görünen çok sayıda sembol vardır. Bazı metinlerde yazı kimsenin anlayamaması için şifrelenmiştir. Bu yüzden Kabala'yı tamamen anlamak mümkün değildir. Gerçek manasını Yahudi olmayanın (ve Yahudilerin büyük bir kısmının da) tam bilmediği Kabala, ancak hakkında yazılmış olan kitaplar ile tanınabilir.

Bazı araştırmacılar Kabala'nın kökenlerinin Eski Mısır'a uzandığı kanısındadır. Eski Mısır'da rahip sınıfında yaygın olan büyü merkezli öğretiler, zamanla Yahudiliğin içine de sızmış ve Kabala olarak bilinen mistik öğretinin temeli olmuştur. Kabala'nın Mezopotamya'daki putperest kültürlerden de kaynaklandığına dair işaretler vardır. Her durumda Kabala, Yahudileri Allah'ın vahyi olan gerçek Tevrat'tan uzaklaştıran, birtakım batıl inançlara sürükleyen sapkın bir öğreti olmuştur.

Bu konudaki sorun ise şudur: Aslında Kabala, Yahudilik dışı bir kaynaktan, Eski Mısır'ın ve Mezopotamya'nın bazı putperest toplumlarının pagan öğretilerinden kaynak bulmaktadır. Bu öğretilerin temel bir unsuru olan "büyü", bu nedenle Kabala'nın da önemli bir parçasıdır.

Kabalist öğreti, evrendeki metafizik dengeler, şeytani güçler ve bilinçaltı dünyasıyla yakından ilgilenir ve bunları büyü yöntemleri ile etkilemeyi amaçlar. Ünlü Yahudi araştırmacı Shimon Halevi, Kabala, Tradition of Hidden Knowledge (Kabala ve Gizli Sırlar Geleneği) adlı kitabında Kabala'yı şöyle tanımlamaktadır:

Pratikte Kabala, kötülüklerle ilgilenmenin yolu ve semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir formudur.

Kabala'nın en önemli özelliği, büyü ile yakından ilgili olmasıdır. Kabala'yı tanıtan en tanınmış kitaplardan biri Die Kabala (Von Papus) da, Kabala-büyü ilişkisi şöyle vurgulanır:

Kabala'nın teorisi, büyünün genel teorisine bağlanır.

Yeniçağ'a ait Kabalistik bir grafik
Kabalistik felsefe ve büyüyü içiçe yorumlayan Ortaçağ'a ait sembolik bir anlatım

Kabala çalışmalarına özellikle Ortaçağ'da kimi Yahudiler tarafından öncelik verilmiştir. Ortaçağ Avrupası'nın skolastik yapısı, Yahudiler üzerinde çeşitli kısıtlamalara ve baskılara neden olmuş, bu dönemde, Kabala'da yer alan gizli öğretilerin hayata geçirilmesi ile Yahudi toplumunun kurtuluşa ereceği düşüncesi yaygınlaşmıştır. Kabala'da belirtilen çeşitli egzotik ritüellerle, tüm Yahudileri içinde bulundukları durumdan kurtarıp, onları 'dünyanın efendileri' yapacağına inanılan Mesih'in yeryüzüne gelişinin hızlandırılacağına inanılmıştır. Kabalist hahamlar bunun için kişisel yoğunlaşma, derin konsatrasyon ve çile egsersizleri ile garip ritüeller yapmışlar, birtakım ayin ve trans yöntemleri kullanmışlardır.

Bu batıl inanış ve uygulamalar, 13. yüzyılda Granadalı haham Moses de Leon tarafından yazılan Zohar kitabı ile doruğa ulaşmıştır.

Kabala'nın Sırları, Zohar ve Sefirot

Şeytan Lucifer'in etki alanını gösteren Kabalistik şema

Zohar her ne kadar 13. yüzyılın sonunda yazılmış olsa da içerdiği bilgilerin geçmişinin 2. yüzyıla kadar dayandığı kabul edilir. İçinde antik dünyanın farklı ilimlerinin bulunduğuna inanılan Zohar'da en çok üzerinde durulması gereken, 'Sefirot' kavramıdır.

Kabala'nın en önemli öğretisi: Sefirot

Sefirot aslında bir tür şemadır. Kabalacılar, Sefirot'un Allah'ın evreni yaratışının bir tür temsili ve yansıma şekli olduğunu iddia ederler. Bu mistik doktrine göre, evrendeki tüm olaylar Sefirot'a göre şekillenmektedir. İnsanın ruhundan evrenin yapısına kadar herşey Sefirot şeması ile uyumludur. Tüm varlıklar Sefirot'a göre konumlanır, yaşam Sefirot'a göre şekillenir. Dolayısıyla çeşitli ritüeller ile Sefirot üzerinde yapılacak oynamaların, olayların gidişatını kişinin istediği yönde değiştirebileceğine inanılır. Bu sapkın inanışa göre, bunu herkes yapamaz, bunun için Kabala başta olmak üzere tüm mistik bilgilere sahip olmak gerekir.

Kısaca, Kabalacıların Sefirot'a önem vermelerinin temelinde bu yolla 'tarihe yön verebileceklerine' inanıyor olmaları vardır.

Yahudiliğin önemli sembollerinden olan altı köşeli yıldız gerek Kabala'nın gerekse Kabala kaynaklı büyücülüğün en temel sembollerindendir.

"Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık" (Kamer Suresi, 49) ayetinde de buyurulduğu gibi, Allah tüm evreni ve insanlığı belirlenmiş bir kader ile yaratmıştır ve hiçbir varlığın, Allah'ın dilemesi dışında, bu kaderin dışına çıkması mümkün değildir.

Yahudi yazar Eli Barnavi, Kabala'yı ve Seifrot'un Kabalacılar için taşıdığı önemi şöyle anlatır:

Kabala'nın en temel öğretisi olan Sefirot pek çok büyüsel sembolde de kullanılır.

Kabala, Ortaçağ'daki ilk ortaya çıkışını 12. yüzyılda Güney Fransa'daki Provins'de yaptı. Bununla birlikte asıl doruk noktasına 13. yüzyılda Sefer ha-Zohar'ın yazılımıyla birlikte İspanya'da ulaştı... Burada geliştirilen Kabala teorisine göre kutsallık, kendisini, Allah ve yaratılış arasındaki ilişkiyi açıklayan on Sefirot ile açıklıyordu. Bu Sefirotlar, Tanrısal aklı temsil ettiklerine göre, bütün varlıklar da bunlara göre konumlanabilirdi. Bu durumda insan, bazı ritüelleri uygulayarak, bu Sefirotları etkileyebilir ve dolayısıyla dünyanın gelişimine yön verebilirdi. Bu Sefirot teorisi, İspanya'daki Kabalacı öğretinin temel noktası haline geldi.

Şeytan Lucifer'in etki alanını gösteren Kabalistik şema

Hatta Zohar kitabında insanın davranışlarının İlahi dünya üzerinde etkileri olacağı gibi bir sapkınlığa da kapsamlı olarak yer verilmektedir. Ancak tüm bunlar, hak din ile çelişen çok batıl inanışlardır. Zaten gerek Kabala'da, gerek Sefirot şemasında gerekse bu ritüellerde kullanılan semboller ve tanımlar da bu inanışın hak din öncesi putperest dönemden geldiğini göstermektedir. Eski Mısır yazıtları üzerindeki semboller dikkatli bir gözle incelendiğinde Kabalistik semboller ile benzerlikleri dikkati çekmektedir.

Unutmamak gerekir ki, egzotik ve mistik inanç ve uygulamalarla dünya üzerinde etki oluşturabileceğine inanmak çok büyük bir sapkınlıktır. Dünya üzerinde gelişen her olay Allah'ın bilgisi ve izni ile gerçekleşir. Allah ayetlerde şu şekilde bildirmiştir:

Onların işlemiş oldukları herşey kitaplarda (yazılı)dır. Küçük, büyük herşey satır satır (yazılı)dır. (Kamer Suresi, 52-53)

Ortaçağ Yahudi Kabalacılarını gösteren ünlü bir gravür.
Kabala'da kullanılan Sefirot şemalarından biri.

Dolayısıyla, Kabalistler en gizemli ritüelleri yaptıklarını sandıkları ve tarihe yön verdikleri yanılgısına kapıldıkları anda da aslında Allah'ın kendileri için dilemiş olduğu kaderi yaşamaktadırlar. "Gökte ve yerde gizli olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) olmasın" (Neml Suresi, 75) ayetinde de bildirildiği gibi, yeryüzünde olan ve biten herşey Allah katındaki kitapta bellidir. Kimsenin bunun dışında bir yaşam sürebilmesi ya da buna müdahalede bulunabilmesi kesin olarak mümkün değildir. Böyle batıl inançlara kapılanlar, ciddi bir aldanış içindedirler.

Kabala'nın günümüz Yahudiliğine ve Siyonizme olan en büyük (ve negatif) mirası ise, söz konusu "tarihin değiştirilebileceği" yanılgısı olmuştur. Bu nedenledir ki, din dışı bir hareket olan Siyonizm ortaya çıktığında ve Yahudiler için dini bir umut olan "Kudüs'e dönüş" ülküsünü din dışı ve siyasi bir hedef haline getirdiğinde, Kabalacı hahamlar bu projeye destek vermişlerdir. Siyonizme destek veren az sayıdaki dini liderden biri olan Haham Avraham Yitzhak Hacohen Kook, ünlü bir Kalabacı'dır ve Siyonizmi Mesih'in gelişinin insan eliyle hızlandırılması olarak tanımlamıştır. (Buna karşılık pek çok Yahudi ise bunu bir "sekülerleşme" olarak görmüşlerdir ve bunda haklıdırlar. Bu gün de Siyonizme karşı çıkan dindar Yahudiler, söz konusu "sekülerleşmeyi" reddedenlerdir.)

Dinlerini Değiştirip Bozanlar

 

Bu bölümde incelediklerimizin gösterdiği gibi, Yahudi toplumu içinde yer alan bazı kimseler yalnızca Tevrat'ı tahrif etmekle kalmamış, aynı zamanda din ahlakına taban tabana zıt anlayışları Yahudi şeriatının önemli bir parçası haline getirmişlerdir. Yazdıkları kitaplarda, yaptıkları çarpık yorumlamalar ve çıkarımlarla, Hz. Musa'nın gerçek şeriatından tamamen uzak, geleneksel Yahudi ideolojisinin devamı olan bir yapı ortaya çıkarmışlardır. Allah Kuran'da söz konusu Yahudilerin, dinlerini değiştirip bozduklarını pek çok ayette bildirmektedir:

Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. "Bu Allah katındandır" derler. Oysa o, Allah katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler. (Ali İmran Suresi, 78)

Onlardan zulmedenler, sözü kendilerine söylenenden başka bir şeyle değiştirdiler... (Araf Suresi, 162)

... Oysa onlardan bir bölümü, Allah'ın sözünü işitiyor, (iyice algılayıp) akıl erdirdikten sonra, bile bile değiştiriyorlardı. (Bakara Suresi, 75)

Artık vay hallerine; kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına.(Bakara Suresi, 79)

� Oysa onlardan bir bölümü, Allah'ın sözünü işitiyor, (iyice algılayıp) akıl erdirdikten sonra, bile bile değiştiriyorlardı. (Bakara Suresi, 75)

Aslında bu ahlaka sahip olan kimseler, henüz Hz. Musa hayatta iken ve onlara hak dini tebliğ ederken dahi Hz. Musa'ya çeşitli zorluklar çıkarmışlardı. En önemli özellikleri ise, puperestliğe gösterdikleri eğilimdi. Hz. Musa'dan önce de, Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakub gibi pek çok peygamberin tebliğine şahitlik eden Yahudiler tevhid dinini gayet iyi biliyorlardı, buna rağmen putperest Mısır toplumunun geleneklerinden çok etkilenmişlerdi. Nitekim Allah'tan gereği gibi korkmayan bu kişiler, ellerine geçen ilk fırsatta putperest ritüellere döndüler ve Hz. Musa'nın anlattığı hak dinden yüz çevirdiler:

İsrailoğullarını denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi. Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir." (Araf Suresi, 138-139)

Ayetlerde bildirilen kişiler, Yahudi toplumu içinde söz sahibi konuma gelmişler ve pek çok kişiyi de peşlerinden sürüklemişlerdir. Bilinçsizce bu kişilere uyanlar da, kimi zaman Hz. Musa ile birlikte mücadele etmekten kaçınmışlar (Maide Suresi, 24), kimi zaman Allah'ı açıkça görmedikçe iman etmeyeceklerini söylemişler (Bakara Suresi, 55), kimi zaman Hz. Musa'ya karşı saygıya uygun olmayan bir tutum takınmışlar (Ahzap Suresi, 69), kimi zaman kendilerine verilen nimetleri unutarak nankörlük etmişler (Bakara Suresi, 61), kimi zaman Hz. Musa'nın kendilerine emrettiği şeriatı uygulamamak için mazeretler öne sürmüşlerdir (Bakara Suresi, 67-71). 

Kaynak 


 

Siyonizm Felsefesi ve İsrail
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol