|
Hak Er Taburu - Vatansever Subaylara Masonik Takip
|
|
|
|
|
|
Milliyetçi subayları fişleyerek silahlı kuvvetlerden atılmalarına neden olan 'kara listeler' ülkenin en önemli mason locasında bulundu.
Kendilerini tüm dünyaya “Dostluk ve Kardeşlik” örgütü olarak tanıtan masonların, gerçek niyetleri ve hedefleri her zaman tartışma konusu oldu. İnsancıl amaçlar için faaliyet gösterdiği söylenen örgütün üyeliğe kabul töreni sırasında ettirdiği yemin bu söylemin ne kadar gerçekdışı olduğunu gözler önüne sermektedir: “Kalbim göğsümün sol tarafından, dilim ağzımın dibinden koparılacak; boğazım kesilecek; vücudum vahşi atlar tarafından parçalanacak; med ve cezirin aktığı bir noktada deniz kumunun içinde 24 saat gömülecek; sonra kül oluncaya kadar yakılıp dört rüzgârın estiği bir yerde havaya atılacak ve böylece hatıram tamamen kaybolmuş olacaktır. Tanrı yardımcım olsun.”
Gizemli yapısı nedeniyle tarihin her döneminde büyük merak uyandıran bu uluslararası örgütle alakalı bir diğer önemli soru işareti de farklı din, mezhep, ırk ve ideolojiye mensup kişileri nasıl bir dünya görüşü ve felsefe etrafında toplanabildiğidir. Bu tür sorulara “her dine ve düşünceye kapılarının açık olduğu” cevabını veren Büyük Üstatlar kurumlarının neden Papalık tarafından yasaklandığı sorusunu ise yanıtsız bırakmaktadır. Papa XII. Clement’in 1738 yılında yayımladığı “In Eminenti” isimli bildirisi bu anlamda büyük bir öneme sahiptir. Papa XII. Clement bu bildiriyle masonluğu lanetlerken, örgütün din karşıtı bir yapılanma olduğu uyarısında bulunmaktaydı. Masonların “Milletleri ve devletleri tasfiye etmeyi” amaçladığını söyleyen papalık açıklamasında örgütün dini duyguları değil, “Biraderlik” adı verilen garip bir dayanışmayı esas alması eleştiriliyordu.
Masonluğun temel prensiplerine göre, üst düzey görevlerde bulunan bir birader eğer bir yönetici tayin etme yetkisine sahipse tercihini kesinlikle bir masondan yana kullanmak zorundadır. Örgüt bu nedenle kadrolaşma konusunda kendisine rakip olabilecek her türlü düşünceyi ve onu temsil eden kadroları tasfiye etmeyi ilk hedef olarak görmektedir. Bu hedefe gerçekleştirmeyi getirecek her türlü yol da mubahtır.
Masonlar orduyu nasıl ele geçirdi?
Fransa eski Başbakanı Waldeck Rosseau 1904 yılının Eylülünde önemli ziyaretçiler ağırlamaktadır. Aralarında emekli generallerin de bulunduğu bir grup üst rütbeli subay eski başbakanın evinde çok önemli bir konuyu görüşmek için toplanmışlardır. Ele alınan konu 1892 yılında uygulamaya konulan personel genelgesidir. Bu genelge ile ordu içindeki mason subayların korunduğu ve bunların layık olmadıkları halde üst rütbelere kısa zamanda terfi ettirildiği fark edilmiş ve bu durum subaylar arasında ciddi rahatsızlık meydana getirmiştir. Bu sürecin silahlı kuvvetlerin hiyerarşisi ve disiplinini de olumsuz etkileyeceğinden endişelenen Rosseau soluğu hemen halefi Başbakan Emile Combes'in yanında alır. Kendisi de üst dereceli bir mason olan başbakan konuyla yakından ilgileneceği sözünü verir. Görüşmenin hemen ardından mason locası üyesi olan Savunma Bakanı General Louis Andre'yi yanına çağıran Combes dikkatli harekete edilmesi hususunda kendisini uyarır. Bu gelişmeler yaşanırken Waldeck Rosseau'nun destek verdiği milliyetçi harekete mensup bir milletvekili, Cadet Sokağında bulunan Grand Orient De Frence (Fransız Büyük Locası) arşivini ele geçirdiğini açıklar. Fişlerin elinde olduğunu açıklayan milliyetçi cephenin açıklamalarını ciddiye almayan mason locası üyeleri belgelerin açıklanması üzerine büyük bir panik yaşarlar. Fransız kamuoyunda büyük infiale yol açan bu belgelerde çok ilginç bilgiler yer almaktadır.
Subaylar nasıl fişlendi?
Üst düzey bir masona büyük paralar verilerek elde edilen belgelerde ülke yönetiminde söz sahibi isimlerle ilgili çarpıcı bilgilerin yanısıra ülkenin milli güvenliği açısından büyük öneme sahip kurumlardaki masonik yapılanma da ortaya konulmaktadır. Masonların örgütlenmeye büyük önem verdikleri kurumların başında Fransız ordusu gelmektedir. Ordu içinde kadrolaşabilmek için komuta kademesinde yer alan tüm isimlerin yanı sıra harp okullarındaki askeri öğrenciler bile yakın takibe alınmıştır. Açıklanan belgelere göre masonların subaylarda dikkat ettikleri ilk husus dine bağlılıkları ve dini törenlere katılıp katılmadıklarıdır. Masonların subayları kategorize ederken kullandıkları sistem ise gerçekten çok dikkat çekicidir. Subaylarla ilgili her fişin yanında "Kartaca" ya da "Korent" işareti bulunmaktadır.
“Kartaca” işareti her konuşmasını "Kartaca yıkılmalıdır" diyerek bitiren ve sonunda Kartaca devletinin tarihten silinmesine neden olan ünlü Romalı hatip Marcus Cato'nun anısına olsa gerek meslekten atılması istenen vatansever subaylar için kullanılmaktadır. “Korent” işareti ise Yunan- Iran savaşlarına atıfla kahramanlar gibi omuzlarda taşınması istenen mason subayları sembolize etmektedir.
Yıllar sonra Fransız Büyük Mason Locası üstadı Fred Zeller bu konuyla ilgili tarihi bir itirafta bulunur: “Kesinlikle bilmenizi isterim ki bu fişler Savunma Bakanlığı’nın talebi üzerine tutulmuştur. Önemli bir bölümü Cizvitlerden oluşan ordu kadrolarının sadakatinden duyulan endişe üzerine bu işe girişilmiştir. 1914 yılında kazanılan Marne zaferi muhtemelen ‘Fişlerin’ ordunun sadakatini güvenceye alması sayesinde kazanılmıştır.”
Bu durumda akla ilk olarak “Koskoca Fransız ordusunun sadakatini kontrol edecek başka mekanizma kalmadı mı?” sorusu geliyor. Öyle ya, Büyük Üstad'ın söylediklerine bakılırsa masonlar olmasaymış maazallah Fransa Birinci Dünya Savaşını bile kaybedebilirmiş! Milliyetçi subaylardan endişe eden bir Genelkurmay Başkanlığı’nın “gayri-milli” ve “gayri-dini” bir örgüte milli güvenliğini emanet etmesinin nasıl bir mantığı olabilir ki? Bütün bu sorulara cevap verecek makam Fransız genelkurmayıdır. Ancak buradan çıkarılacak öncelikli ders masonların hedefe ulaşmak için hangi yolları kullandığının ortaya çıkmasıdır.
1980'lerde İtalya’yı çalkalayan "P2 Mason Locası" skandalı, masonluğun bu ülkede mafya ile iç içe olduğunu, loca yöneticilerinin silah kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti, kara para aklama gibi isler yürüttüklerini, rakiplerine veya kendilerine "ihanet" edenlere suikastlar düzenlettirdiklerini ortaya çıkarmıştı. 1992'de yine Fransa'da gündeme gelen “Büyük Doğu Locası Skandalı” ve hemen ardından 1995 yılında İngiltere’de patlayan “İngiliz Temiz Elleri” operasyonlarının tümünde mason localarının kilit merkezler olması masonların "hümanist ahlak" kavramının sadece sözde kaldığının göstergesidir.
Yaşanan tüm bu olayların ülkemizdeki birtakım olaylarla da ilgisi olduğu görülüyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mensuplarına Mason, Lions ve Rotary derneklerine üye olmayı yasaklanmasının bu konuyla ilgisi olabilir mi? Sanırım biraz düşünmekte fayda var.
Kaynak
|
|
|
|
|
|