Hak Er Taburu - Dezenformasyon - Bilgi Bozma
  Ana Sayfa
  11 Eylülde Ne Oldu?
  Büyük Ortadoğu Projesi
  Dezenformasyon - Bilgi Bozma
  => Komplo mu, Proje mi?
  => ERMENİ ASILLI ÜNLÜLER
  => İlk Kadın Milletvekilleri
  Dinlemenin Boyutları
  Gerçek ve Sahte
  Haber Dosyaları
  İhtilal Hastalığı
  Karikatürler
  Kavga Şiirleri
  Kitap Gibi
  Masonluk
  Milli ve manevi değerlerimiz
  Pardus
  PKK Gerçeği
  Siyonizm
  Vatansever Subaylara Masonik Takip
  Cumhuriyet, Cumhuriyet'i Bombalar
  Link Listesi
  Ziyaretçi defteri
  Gülen Kimin Adamı
  Din Düşmanı Sanatçılar
  Kaka, Ayyaş, Kara Fatma ...
  TARÎKATLER KAPATILSIN


Dezenformasyon ( Bilgi Kirletme, Bilgi Bozma)

 Psikolojik harekat savaşın bir parçasıdır. Karşı tarafı korkutmak, pıstırmak veya sonuçları zararlı olacak tepkilere doğru yönlendirmek, bu harekat tarzının bir cephesidir. Kasıtlı yanlış bilgilendirme ve olanı abartarak aktarma, teknik tabiriyle dezenformasyon, psikolojik harekatta en sık başvurulan araçdır.

Örneğin, Türkiye’de çatışmalarda ve bombalı tuzaklarda ölen asker sayısı, PKK kaynaklı haberlerde TSK’nın verdiği rakamlardan kat be kat yüksektir. Ama ölen er, astsubay veya subayların cenazeleri gizlice kaldırılmadığına veya ölümler ailelerden, silah arkadaşlarından saklanamayacağına göre, olayları biraz soğukkanlı biçimde değerlendiren herkes, bu tür haberlerdeki abartı payını kolaylıkla fark eder. Bu tür kaba dezenformasyonun etki alanı, akıl yerine kör bir imana teslim olmuş bir çevrenin sınırlarını aşmaz.

 Bunların yanında çok daha gelişmiş, incelmiş ve bu nedenle fark edilmesi zorlaşan dezenformasyon yöntemleri vardır. Elektroniğin fotoğraf alanına girmesiyle, örneklerine sıkça rastladığımız, üzerinde oynanmış “senaryo fotoğraflar”, eski bir dezenformasyon yönteminin yapımı kolay ve anlaşılması daha zor uygulamalarıdır. Eskiden bu yöntem, gözden düşen liderin birdenbire eski fotoğraflardan silinmesi olarak, Doğu bloku ülkelerinde pek kaba biçimde yapılırdı.

 Benzer bir modern dezenformasyon yöntemi, gerçek veya hayali bir grup adına bir terör eylemini üstlenmektir. Örneğin son Diyarbakır suikastını izleyen gün ortaya çıkan, tek sayfalık, son derece acemi biçimde hazırlanmış ve üç paragraflık metnin bile bir iç tutarlılığı olmayan Türk İntikam Tugayları adını taşıyan internet sitesi, büyük ihtimalle ya hedef şaşırtmak ya da yapılmayan işi sahiplenmek için ortaya atılmış, son derece kaba bir dezenformasyon girişimidir. İnternet çağına girmeden önce bu işler sahte bildiriyle yapılırdı. Bugün internet ortamı, yukarıdaki örnekten çok daha ince, dezenformasyon amacının keşfedilmesi zor olduğu örneklerle dolup taşıyor.

Özellikle medya aracılığıyla yapılan yönlendirici yanlış bilgilendirmeler de benzer bir amaç taşırlar. ABD yönetiminin Irak’a saldırmak için kamuoyu desteği oluşturmak amacıyla yaptığı, Irak’ta kitle imha silahları olduğu ve Saddam Hüseyin’le El Kaide yönetiminin işbirliği içinde çalıştıkları yalan haberleri, türünün önde gelen örneklerindendir. İstanbul’da 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül olaylarını tetikleyen yalan haber gibi.

Dezenformasyon doğası gereği çelişkilerle dansetmesi gereken bir sanattır.
Neticede; dezenformasyonu kullanan taraf;  hedef kitlesinin algısı üzerindeki hakim bilgi/veri/haber seti üzerinde çarptırmalar gerçekleştirmek istediği için dezenformasyona başvurur.

Hakim bilgi/veri/haber/algı setinden hedefleri açısından memnun olan taraf için mevcut "enformativ atmosferin" devam etmesi ve yayılmasıdır temel amaç.

Ve yaygın kanının aksine "dezenformasyon"; bazı durumlarda enformasyondan bile daha bilgilendiricidir;
dezenformasyonun yayıldığı kaynağı ve hedeflerini tespit edebildiğiniz takdirde.

Neticede; algınızın nasıl manipule edilmek istendiğini ve bunun kimin yaptığını anlamanız durumunda; size sadece mantığınızın karanlık odasında, bu resmin negatifini almak kalır.

Dezenformasyonu kullanan kaynak akıllı ise;
dezenformasyonun bu niteliğini bildiği için; dezenformasyonu akıttığı kanalı çeşitlendirmek zorundadır.

İşin doğası gereği;

dezenformasyona sebep olan şartlar değişip de, sözkonusu dezenformasyonun niteliğini ve içeriğini değiştirmek zorunda kaldığınızda;eğer sürekli aynı kanalı kullanıyorsanız;
sözkonusu kanal sergilediği çelişkilerle hedef kitlesi nezdinde inandırıcılığını yitirir ve bir sonraki dezenformatif bilgi akışı içinde yeterliliğini kaybeder ve gittikçe anlamsızlaşır.

Kaynakları çeşitlendirmek hem dezenformasyonu daha etkili kılar;
hem de süreç içerisinde; kendi içinde çelişkili virajlar alınması gerektiğinde, bu virajları farklı kanallar üzerinden aldırmak;
kanalların inandırıcılıklarını ve bir sonraki operasyon için kullanılabilirliklerini zedelemez.

Tabi; dezenformayon kaynağı, kanalını harcamaya karar vermediyse.

 

 Dezenformasyon efendileri!

Türkiye’de en çok satan kitaplardan bazılarının gizli servisler tarafından hazırlandığı iddiaları doğru mu? 30-40 baskı yapmış bazı kitaplarla birçok olayı yanlış mı öğrendik?



Yabancı istihbarat servisleri Türkiye’de özellikle son yıllarda organize ettikleri kaçakçılık, suikast ve propaganda faaliyetlerini “yanlış haber yayma” yolunu seçerek perdeliyor. İstihbarat servislerinin gizli amaçları için en sık kullanılan alan ise internet ve medya. Bilgi kirliliği ve dezenformasyon, internet ortamında zirveye ulaşırken gazeteler ve piyasaya sürülen çok sayıda “araştırma ürünü” kitap da yönlendirmenin bir başka kolunu oluşturuyor. Gizli servislerin psikolojik operasyon masalarında hazırlanan, gerçek olayları yanlış bilgilerle donatarak kitlelerin nazarlarını hedeflenen isim ve kurumlara yönelten kitaplar piyasaya sürülüyor. Böylece hem olayların arkasındaki gerçek isimler gizlenmiş oluyor hem de düşman saflarında görülenler, halkın gözünde karalanmış oluyor.

Bir istihbaratçı, piyasada tezgâhlarda bulunan 30-40 baskı yapmış birçok kitabın bu servisler tarafından hazırlandığını tespit ettiklerini ileri sürüyor. Bu kitapların araştırmacı-yazar bir kişinin adı kullanılarak piyasaya sürülebildiğini, hatta korsan baskılarının da yine bu gizli servislerce hazırlanıp çok sayıda dağıtıldığını kanıtladıklarını vurguluyor. Cümleler arasında sinsice verilen yanlış bilgilerin mümkün olduğunca daha fazla kişiye ulaşması için ‘korsan’ dâhil her metot kullanılabiliyor.

DEJENERASYON VE DEZENFORMASYON BİR ARADA

İşte size dezenformasyon ürünü olduğu iddia edilen bir kitabın hikâyesi… Bir tarih öğretmeninin okuduğu kitabın sayfalarını çevirdikçe şaşkınlığı daha da artar. Kitaba bakılacak olursa, kendi bildikleri doğru değildir. Bunun üzerine neyi doğru, neyi yanlış bildiğini sorgulamaya başlar. Ama aklı karışmıştır; bir arkadaşına “Şimdi ben öğrencilerime ne anlatacağım?” diye sorar. “Padişah Anaları ve 600 Yıl Bizi Yöneten Devşirmeler” adıyla Ali Kemal Meram tarafından kaleme alınan eserde, Osmanlı’nın kuruluşu anlatılırken Osman Gazi ile hanımı Şeyh Edebali’nin kızı Bala Hatun arasında geçmiş gibi gösterilen bir diyalogda, Osman Bey kendisinin Acem olduğunu söylerken, Bala Hatun da Moğol asıllı olduğunu anlatıyor! Yani Osmanlı Devleti’nin kurucularının ve dolayısıyla hiçbir padişahın Türk olmadığı vurgulanıyor. Ayrıca “Türkler Anadolu’ya değil Orta Asya’ya ait” tezi savunuluyor.

Lakin, Osman Bey ile eşi arasında geçtiği ileri sürülen konuşma için yazarın kaynak belirttiği Rum tarihçinin kitabında bu konudan hiçbir şekilde bahsedilmiyor. Üstelik kitapta Meram’ın görüşlerinin aksi savunuluyor. Bir araştırmacı, Meram’ın tarihçi olmadığını, kitabıyla dejenerasyon ve dezenformasyon yapıldığını söylüyor. Deneyimli bir istihbaratçı da Meram’ın kitaplarında Türk kültürü aleyhine bilgiler verildiğini, kitabın gizli servisler tarafından kaleme alındığına dair izlenimler edindiklerini dile getiriyor.

OLAY BELLİ, İSİMLER FARKLI

Eski Gümrükler Başmüfettişi ve Yurt Partisi Genel Başkan Yardımcısı Necati Can da piyasada bulunan çok sayıda popüler kitabın yabancı istihbarat teşkilatları tarafından hazırlandığını iddia ediyor. Onu bu konuda araştırma yapmaya sevk eden olay ise hakkında açılan bir tazminat davası. Kaçakçılık suçundan hakkında dava açılan eski Gümrükler Genel Müdürü Fethi Şahin Horoz, Soner Yalçın imzasını taşıyan “Binbaşı Ersever’in itirafları” kitabının 41. sayfasındaki ifadelerden dolayı Necati Can’ı suçluyor.
Söz konusu metinde Ersever’le görüştüğü ve onu kolladığı ima ediliyor Can’ın.

Kitap Türkiye’ye kaçak yollardan sokulan 2500 tabancanın yakalanma sürecini anlatırken şu cümlelere yer veriyor: “Ersever, İstanbul’da kaçakçılık olayını soruşturan Gümrük ve Tekel Bakanlığı Müfettişi Necati Can’la görüşüyor. Necati Can’a Muhsin Yazıcıoğlu’nun mektubunu veriyor. Ersever, MHP’lilere ait olan 2500 tabanca ve kaçak malların yakalanması görevini ihmal ettiği için açığa alınıyor.”

Necati Can, metni okuyunca hayrete düştüğünü söylüyor. Tüm mahkeme kayıtlarında ve müfettiş raporlarında gerçekler tüm ayrıntılarıyla doğru anlatılmış olmasına rağmen isimler ve olayın gerçek şekli değiştirilmiş. Ona göre bir araştırmacının bu belgelere ulaşmaması imkânsız; ayrıca yanlış bilgi verilmesinde de kasıt var. Müfettiş raporları ve mahkeme tutanaklarına yansıyan hadise şöyle gelişiyor:

İskenderun Limanı’ndan transit yük taşıyan bir TIR’da Gaziantep Jandarma ekipleri tarafından yapılan aramada 2500 adet Bersa marka kaçak tabanca ve şarjörler ele geçiriliyor. Yıl 1978. Malın alıcısı olarak Ahmet ve Mehmet Taner kardeşler görünüyor. Kamyonun başında bekleyen sabıkalı kaçakçı Mehmet Taner yakalanarak sorgulanıyor. Kaçakçılık soruşturmasını Müfettiş İsmail Yanlar yapıyor. Mahkeme zabıtlarına ve resmî belgelere göre silahları yurtdışından gönderen şirket, Ermenilere ait Overco. Bu dönemde Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı organize kaçakçılık olaylarına rüşvet karşılığı destek suçundan Yüce Divan’da yargılanarak 46 yıl hapis cezası alıyor. Kaçak tabancaları taşıyan şirketin sahibi ise Bayındırlık Bakanı Şerafettin Elçi’nin çocuklarının kirvesi olan kaçakçı Necat Söyler. Söyler, Silopi’deki Ökten aşiretinin bazı üyeleriyle ortak kaçakçılık yapıyor. Olayda yabancı bir gizli servisin yardımı olabileceği ileri sürülüyor.

ERMENİ ÖRGÜTLERİNİN UZANTISI

Kitapta anlatılmayan olayın perde arkasındaki Overco firması raporlara göre Türkiye aleyhine yurtdışında faaliyet gösteren Ermeni örgütlerinin bir uzantısı. Bu firmanın kaçakçılık yapan Türkiye’deki işbirlikçilerinin ise Ahmet, Hasan Karagülle ve amca çocukları Taner Kardeşler ile Necat Söyler olduğu belirtiliyor. Dönemin Emniyet Genel Müdürü Fahri Görgülü, silahların Barzani ve Talabani’ye ulaştırıldığını, buna benzer 4 bin TIR yük boşalttığını açıklıyor. Müfettiş muavini Cafer Çetin de kaçak silahların gümrük işlerini yürüten Nurettin Yaygılı’nın Rotaryen olduğunu tespit etmiş. Silahları İtalya’dan yükleyip Hollanda üzerinden gönderenlerin aslında Yahudi, Ermeni ve Kürt kökenli olduğunu, İtalyan Savcı Carlo Palermo’ya verdikleri ifadelerde, “Türkiye’ye İskenderun limanından silah sokuyorduk, sağ-sol ayrımı yapmadan bütün terör örgütlerine satıyorduk.” şeklinde ifade verdiklerini ortaya çıkarmış.

Necati Can, olaydaki tüm aktörlerin çok net bir şekilde bilinmesine rağmen Soner Yalçın imzalı kitapta silahların MHP’ye ait olduğunun belirtilmesini anlamlı buluyor. Ermeni firmanın ve silah kaçakçılığını organize eden yabancı istihbaratçıların gizlenmesi için hedefin saptırıldığını savunuyor. Can, gerçeklerin saklanarak hedef saptırma çabasının o dönemin gazete sayfalarına da yansıdığı görüşünde. 13 Nisan 1981 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Ufuk Güldemir imzasıyla manşetten verilen haberde “13 gümrükçü yargılanacak” denilerek Overco firması aklanıyor ve şirketin açıklamasına yer veriliyor. Hürriyet gazetesinin 9 Mayıs 1982 tarihinde manşetten verdiği “İşte 400 milyarlık kaçakçılığın belgeleri. Maskeleri indiriyoruz” başlıklı haberinde “Belgeler, Ermeni terör örgütü ASALA’nın 5 yıl öncesinden başlayarak 12 Eylül’e kadar Türkiye’ye silah ve kaçak eşya soktuğunu gösteriyor.” deniyor. Haberin spotunda, müfettiş raporlarında ASALA ve onun maşası kaçakçı şebekelerinin bütün faaliyetleri ortaya konarken, ‘Kimler bunu örtbas etmeye çalışıyordu?’ şeklinde bir soru yöneltiliyor.

Tüm belgeleri tekrar inceleyen Necati Can, Soner Yalçın hakkında ‘Basın yoluyla iftira ve hakaret’ davası açmış. Kitapta Ersever’i kollamakla suçlanan Can, soruşturmayı bile kendisinin yürütmediğini, müfettiş İsmail Yanlar’ın soruşturduğunu anlatmış. Can, Soner Yalçın’ın bu konuları bilmediğini ve kitabın kesinlikle birileri tarafından kendisine yazdırıldığını ileri sürüyor: “Duruşmada bu bilgileri nereden öğrendiğini sordum. ‘Ersever anlattı’ dedi. Halbuki aynı kitapta bu bilgileri JİTEM’in kurucusu olduğu ileri sürülen Yüzbaşı Cem Ersever’le tanışmadan önce yazdığını belirtiyor. Bunu hatırlatınca cevap veremedi.”

Araştırmacı-yazar Soner Yalçın ise davanın komik olduğunu belirtiyor. Kitabına konu olan olayla ilgili detayları Ankara 4 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nden aldığını söylüyor. Ancak Sıkıyönetim Mahkemesi’nin kararında ve gerekçeli kararda da olay kitaptaki gibi anlatılmıyor. Kimler tarafından yazıldığı hiçbir zaman tespit edilememiş iki mektupta MHP adının geçtiği belirtiliyor. Ancak işin ilginç yanı, Alparslan Türkeş ve arkadaşlarına yönelik baskında parti binasında ele geçirilen bu mektuplarda da hadise böyle anlatılmıyor.

TANTAN ŞAHİTLİK YAPACAK

Necati Can, gerçek kişilerin değiştirilerek kendi isminin de verilmesini şuna bağlıyor: “Türkiye’deki kaçakçılık organizasyonlarında yabancı servislerin parmağı olduğunu, Ermenilerin karıştığı bu olayları 1977’de ilk ben tespit ettim ve raporladım. Overko firmasının yaptığı kaçakçılık olaylarını 2500 adet silah yakalanmadan önce tespit ederek gerekli mercileri uyardım. Ben ve MHP hedefe alındık. Ersever ile neden görüşeyim?”

Necati Can, Soner Yalçın imzalı bir başka kitapta da gerçek bilgilerin değiştirildiğini tespit ettiğini belirtiyor. Bunlardan biri, kaçakçı Abuzer Uğurlu’nun yakalanmasıyla ilgili. “Reis Gladio’nun Türk tetikçisi” isimli kitabın 79. sayfasında kaçakçılık yapan Abuzer Uğurlu’nun 1979 yılında İstanbul’da yakalandığı, Beşiktaş Emniyet Amirliği’ne İstanbul Ülkü Ocakları eski Başkanı ve MİT görevlisi Mehmet Eymür tarafından teslim edildiği, Eymür’ün Uğurlu’yu teslim ederken Emniyet Amiri Saadettin Tantan’a “Ona iyi davran” uyarısında bulunduğu yazıyor. Oysa soruşturmayı yürüten Necati Can’dır ve Saadettin Tantan’ın yakalattığı Uğurlu’nun ifadesini Mali Şube Müdürlüğü’nde bizzat Can almıştır. Necati Can’a göre böyle bir konuşmanın yaşanması mümkün değil. Can’ı doğrulayan eski İçişleri Bakanı Saadettin Tantan da Soner Yalçın’la olan davanın duruşmasına gelerek tanıklık yapacağını söylüyor.

Necati Can, “Binbaşı Ersever’in itirafları” kitabının Soner Yalçın tarafından kaleme alınmadığı şüphesini uyandıran bir başka ifadeyi de şöyle açıklıyor: “Kitabının 41. sayfasında diyor ki: ‘Ahmet Cem Ersever dosyasına MHP ile birlikte bir de kaçakçılık olayı eklenmişti. Dosya giderek renkleniyordu. Bunun altından mutlaka büyük bir olay çıkacak diye bekliyorduk.’ Yani bu adam 17’sinde bu olayları bekliyor. Bu yaşta olayları nereden bilecek? Hem bu silahları jandarma yakalıyor. Cem Ersever jandarma yüzbaşısı değil mi? Madem jandarma olayı biliyor, neden onunla görüşmüyor. Müfettişle alakası yok ki olayın.”

Necati Can, kitapta bölücü terör örgütlerinin gerçekleştirdiği uyuşturucu kaçakçılığının Türk Silahlı Kuvvetleri subayları tarafından yapılmış gibi gösterildiğini söylüyor. Ermeni örgütlerinin uzantısı durumundaki Overco’nun organize ettiği silah kaçakçılığını, ‘MHP yaptı’ denilerek Türk kamuoyunun yönlendirildiğini, aldatıldığını savunuyor; “Bu insanlar nasıl şöhret oldular, bu kitaplar nasıl yazıldı kendilerinin haberi yok.” diye konuşan Can, bir de uyarıda bulunuyor: “Maalesef devleti yönetenler hiçbir tedbir almıyor. MİT ve askerî istihbaratın neredeyse kasıt derecesinde çok büyük ihmali olduğunu düşünüyorum. Bu ülke bu kadar sahipsiz olmamalı. Ülke aleyhine yabancı servislerle ortaklaşa çalışan ve gazeteci sıfatı üzerinden şöhret kazanmış isimlerin deşifre edilmesi gerektiğini düşünüyorum.”

YAZDIRARAK TÜRKİYE’NİN HUZURUNA KASTEDİYORLAR

MİT’ten emekli bir istihbaratçı, özellikle 12 Eylül’den sonra Türkiye’de gizli servislerin dezenformasyon faaliyetlerini artırdığını söylüyor: “Yazdıkları olaylardan haberi olmayan birtakım gazetecileri araştırıyoruz ki bunu birileri yazdırıyor. Araştırıyoruz ki birileri hazırlıyor, getiriyor ve bu adamın imzasıyla metinler gazetelerde yayımlanıyor. Amaç, toplumun kendine olan güvenini yıkmak parçalamak.”

Türkiye’yi sarsan son cinayet olayında da (Hrant Dink) bu tür yönlendirmeler yaşandığını söyleyen emekli istihbaratçı, yapılan haberlerle olayların gerçek yönünün kamuoyundan gizlendiğini iddia ediyor.



Mahir Kaynak: YÖNLENDİRME FAALİYETLERİYLE MÜCADELE EDEN KURUM YOK

Türkiye’de dezenformasyon uzun zamandır var. Piyasaya sürülen kitaplarla yönlendirme faaliyeti yapıldığı kesin.

Yönlendirme faaliyetlerinde gizli servisler hiçbir biçimde ön planda görünmezler. Tüm ilişkiler doğal sayılan kanallardan yürütülür. Bilimsel işbirliği, fikir alışverişi, bir düşüncenin savunulması faaliyetin örtüsü olarak kullanılır.

Yapılan faaliyetin kanuna aykırı bir yanı yoktur, üstelik en çok teşvik edilen faaliyetler haline gelmiştir ama sonuç olarak toplum ve onun düşüncesi, bir gücün istediği gibi biçimlendirilir. Bunun yanında farklı değerlendirmelerin önlenmesi de bu faaliyetin bir parçasıdır. İstenenleri söyleyenler ön plana çıkarılır, şöhret haline getirilir, aykırı kişiler etkisizleştirilir.

Ülkemizde yönlendirme faaliyetlerini tesbit eden ve bununla mücadele eden bir kurum yoktur. Bu nedenle ülkemizde halk hatta devlet en liberal biçimde bilgi bombardımanı altındadır ve değerlendirmelerinin büyük bölümü yanlış bilgilere dayanır.






 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol