Nesta H. Webster eserinde1, “Jön Türkler hareketi, İtalyan Büyük Doğu'sunun direktifi altında, Selanik Mason Locaları tarafından başlatılmıştır. Aynı makam, daha sonra Mustafa Kemal'in başarıya ulaşmasında da yardımcı olmuştur.” 2 diyerek mason localarının Osmanlı'dan Cumhuriyete geçişte ve Cumhuriyet döneminde oynadığı role özlü bir şekilde işaret etmektedir.
Aynı şekilde, 1920 yılında Londra'da yayınlanan Morning Post gazetesi de, “Kesin olarak söyleyebiliriz ki, Türk İhtilali hemen hemen tümüyle bir mason-Musevi komplosudur.” 3 ifadesiyle bu rolü teyid etmektedir.
MUSTAFA KEMAL'İN MASONLUĞU
Peki Mustafa Kemal mason muydu?
Evet, Mustafa Kemal bir masondu.
Hem de “Şevket Süreyya Aydemir'in tanımlamasıyla, 'O bir cilacı değil, bir yontmacıydı'.“4
Sadece o değil,Milli Mücadele'nin ileri gelen tüm paşaları ve Cumhuriyetin kuruluşunda görev alan kadroların hemen hemen tamamı hem İttihat ve Terakki Partisi kökenliydi, hem de masondu.
***
Mustafa Kemal, mason olmak için ilk başvurusunu, 1905 Kasım'ından 1907 Ekim'ine kadar görevli kaldığı Şam'da yapmıştır. Mimar Sinan dergisinin 1998 yılı 109. sayısının 16 sayfasında Semih Tezcan “Mim Kemal Öke ve Atatürkle Diyalogu” başlıklı makalesinde, Büyük Üstad Mustafa Hakkı Nalçacı'nın torunu Ümit Nalçacı'dan rivayeten, Atatürk'ün Şam'da görevliyken Mason olmak için yaptığı başvurunun kabul edilmediğini yazmaktadır.5
“Mustafa Kemal 13 Ekim 1907'de (Şamdaki görevini tamamlayarak) Selanik'e döner. 29 Ekim 1907'de İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girer. Üye alımları ya Ömer Naci'nin evinde, ya da mason locası Macedonia Risorta'nın bekleme odasında yapılmaktadır. İkinci mekanda subaylar önce tekris edilerek mason, sonra yemin ettirilerek Cemiyet üyesi yaptırılmaktaydı.”6 diyen mason yazar Tamer Ayan, üye listelerinde yer alan isimlerden bazılarını sıraladıktan sonra bir sonraki sayfada konuyla ilgili değerlendirmesini şöyle yapmaktadır: “Atatürk çevresindeki, hem ittihatçı, hem mason olan asker ve sivil arkadaşlarının etkisiyle, “önce mason, sonra ittihatçı” kuralına uygun olarak önce Macedonia Risorta locasında mason olmuş ve bunu takiben de İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne 1907 yılında 322 numara ile üye yapılmıştır.”7
Yazar Cemal Kutay ise daha somut bir bilgi verdiği “Atatürk'ün Son Günleri (İstanbul-1981)” isimli kitabında, ”Mithat Şükrü Bleda'nın evinde, Talat Bey ve Kazım Nami Duru tarafından 196 matrikül numarasıyla tekris edildiğini; ama daha sonra toplantılara katılmadığını”8 yazmaktadır.
Yine araştırmacı Bilal Şimşir, “İngiliz Gizli Belgeleri'nde Atatürk” adlı çalışmasında, 20 Ocak 1921 tarih ve sayı 35, İstanbul Genel Karargahı'ndaki General Harington'dan İngiltere Savunma Bakanlığı'na gönderilen “Şifre Tel No:1,9821-Gizli” kayıtlı evrakta, Mustafa Kemal hakkında derlenen bilgilerde, “1907'de Selanik'e atanınca, İttihat ve Terakki'ye ve İtalyan Mason Locası'na girdi”9 denildiğini aktarmaktadır.
“1965-66 yıllarında Hollanda Grand Orienti araştırmacı üstadlarından Lowensteijn, ünlü Türk masonlarını araştırmaya koyulup, İstanbul'daki Obediyansa bir yazıyla baş vurarak bilgi ve belge ister. Kendisine 'Türkiye Büyük Locası Büyük Sekreteri Nafiz Ekemen' imzalı bir yanıt gelir. Anılan yazıda Kargotich (Kargaliç) adlı eski bir Yugoslav masonun, Atatürk'ün Makedonya'da bir locada mason olduğu ve kalfa derecesine kadar yükseldiği hakkındaki ifadesi önemle aktarılır. Kargatovich'in, Yugoslavya Büyük Locası yıllığında Mustafa Kemal'in Masonluğu hakkındaki bilgileri okuduğunu kesin bir şekilde dile getirdiği belirtilir.”10
Mustafa Kemal'in uşağı olan ve “Atatürk'ün Uşağı İdim” adlı bir de kitabı bulunan Cemal Granada da, 17 Kasım 1970 tarihli Yeni Gazete'de Necmi Onur'un kendisiyle yaptığı röportajda, Mustafa Kemal'in mason locası deneyimini kendi ağzından dinlediği şekilde nakletmektedir. Granada, İzmir'deki Naim Palas Oteli'nde Recep Zühtü, Kılıç Ali, Tahsin Özer ve Salih Bozok, Mahmut Esat Bozkurt'un da hazır bulunduğu Atatürk'ün sofrasındaki bir sohbet toplantısını şöyle anlatır:
“...Ondan sonra masaya oturuldu ve masonluk üzerine çeşitli konuşmalar yapıldı.
- Atatürk mason olduğunu söyledi mi gerçekten?
- Anlatacağım. Konuşmalarda hedef Mahmut Esat Bey'di. Gazi konuşanların maksadını biliyordu. Biliyordu ama görmezlikten geliyordu. Nihayet konuşmalar (masonluğu) daha kötüleyici bir hal alınca Gazi elini masaya vurarak
- Biliyor musunuz , ben de mason oldum, dedi ve konuşmasına şöyle şöyle devam etti:
- Bir gün iki arkadaşımla geziyorduk. Bunlardan biri beni kolumdan tutup, önünden geçtiğimiz mason cemiyetine soktu. Hatırladığıma göre mermer merdivenlerden aşağı indik. Karşımıza bir salon çıktı. Orada tanımadığım kimseler bizi oturttular, kahve ikram ettiler. Tekrar kalktık, gene merdiven indik, gene bir salona geldik. Burası daha geniş ve kalabalıktı. Bir takım adamlar kılıçlı bir merasim yapıyorlardı. Ben gördüklerimden hiç ama hiçbir şey anlamıyordum. Arkadaş herhalde biliyordu. Beni kolumdan tutmuş, bir bakıma talimat veriyordu. Zannedersem kılıçların arasından geçip bir kitaba el bastık. Ondan sonra dışarı çıktık. İşte benim masonluğum bu kadar. Bu olaydan sonra bir daha ne kimseyi gördüm, ne konuştum, ne de o binaya gittim. Zaten şimdi o binayı çıkaramam.” 11
Bu röportajı kitabına aktaran Sevenler Mason Locası üyesi Üstad-ı Muhterem Tamer Ayan, anlatılanları mason gözüyle değerlendirerek, “...bu masonik tören, tekristen çok, sanki bir masonu uyandırma veya tebenni törenine benziyor”12 der ve buradan hareketle Atatürk'ün daha önce mason olduğu çıkarımını yaparak ekler:“Sanki, Selanik'te 1907'de tekris edilip, 1909'dan'dan sonra devam etmeyerek ara verdiği masonluğa daha sonra İstanbul'a geldiğinde yeniden tebenni ederek intizama dönmesi gibi!”13
“Bu bilgilerden anlaşıldığı üzere, M. Kemal gençliğinde arkadaşlarının etkisiyle Masonluğa girmiş ve yemin etmiştir. Bilindiği kadarıyla masonluk yemini eden bir kişinin masonluktan ayrılması mümkün değil. Kılıçlarla ve kafa kesme işaretleriyle yapılan yemin töreni ile ölene kadar masonluk kabul ediliyor. Ayrılmak isteyenler ile emirlere uymayanlar bir şekilde yok ediliyor. Bugüne kadar mason olupta ayrılmış bir kimse bulunmaması bunun delili sayılabilir.”14
Mason yazar Tamer Ayan da masonluktan ayrılmanın mümkün olmadığını teyid eder mahiyette şunları söylemektedir: “Atatürk bir önlüksüz Mason değil; Nur-u ziya ile teşerrüf etmiş bir masondur. Bir süre sonra devam etmeyerek gayrı muntazam olması veya istifa etmesi onun mason sıfatını geri almaz; sadece uykuya yatırır. Çünkü, 'Mason olunmayacağı, mason doğulacağı' kuralının devamı 'Mason doğanın mason öleceğidir' “15
Mustafa Kemal'in mason olduğu, ayrıca pek çok ülke yayınında da açıkça yer almıştır.
“Atatürk'ün sağlığında Türkiye’de yasaklanan “Bozkurt” adlı kitabında Armstrong, Mustafa Kemal’in mason olduğunu yazmıştır.
Jürgen W. Diener, Beyaz Zambaklar dergisinin 1938 Mart tarihli 38. sayısında Mustafa Kemal’in mason olduğunu yazmıştır. Diener onun Makedonya (Risorta et Veritas) locasına mensup bulunduğunu bildirir.
G. Gamberini de “Mille Volti di Massoni” adlı 1975 tarihli çalışmasında, dünyanın bin ünlü masonu arasında Mustafa Kemal’e de yer vermektedir.
1988’de, Hamburg’da Atatürk’ü anma töreninin yapıldığı mason locasının duvarlarındaki dünyaca ünlü masonlar listesinde onun da adı bulunuyordu.
1932’deki “Beynelmilel Masonlar Birliği AMİ”nin Büyük Konvan’ının dönemin diktatörü Mustafa Kemal’in tam kontrolündeki İstanbul’da toplanması anlamlıdır. O toplantıda dünyanın en üst kademe masonlarının Cumhurbaşkanı olarak Mustafa Kemal’e gönderdikleri “bağlılık mesajları” onu kendilerine yakın saydıklarının delilidir.
Diğer yandan Mustafa Kemal’le Mütareke yıllarında İstanbul’da tanışan mason Kont Sforza da “Modern Avrupa’nın Kurucuları” adlı kitabında onun mason olduğunu yazar. “Mustafa Kemal; Yüksek Komiser Sforza'nın kendisini davet ederek: ‘Ekselans, bir tehlike karşısında sefarethanenin emrinize hazır olduğunu ben de söyleyebilirim’ dediğini zikretmektedir. Bunun hakkında Sforza da şunları söylüyor: ‘İstanbul’daki bazı Britanya ajanları ilk işgâl günlerinde (onu) Malta’ya göndermeyi tasavvur etmişlerdi. Bu tasavvur öğrenilir öğrenilmez Mustafa Kemal’in dostları gelerek tehlike vukuunda kendisine İtalyan sefarethanesinde bir ilticagâh bulunabilip bulunamayacağını bana sordular. Ben İtalya’nın, eski kahraman bir hasmı korumayı şüphesiz reddetmeyeceği cevabını verdim. Bu cevabım… Mustafa Kemal’in tevkifine ait her türlü projeden vazgeçilmesi için kâfi geldi.”Mustafa Kemal’in “dostları” kimlerdir ve mason üstadı olan Sforza’ya nasıl ulaşmışlardır?
Sforza’nın yazdıkları dışında, Daniel Ligou’nun mason Ansiklopedisi’nde ve daha pek çok kaynakta Mustafa Kemal’in mason olduğu belirtiliyor.”16
Mustafa Kemal'in masonluğuyla ilgili internet üzerinden ulaşılabilecek masonik kaynaklardan bazılarını da şöyle sıralayabiliriz:
* http://www.calodges.org/no406/FAMASONS.HTM#c
* http://xoomer.alice.it/kxxbar/massoni.htm
* http://abbey.lodge.org.uk/famous-masons.htm
* http://www.durham.net/~cedar/famous.html
* http://rsmasons.netfirms.com/famous.html
* http://www.esoteria.org/documenti/pe...i/massoni1.htm
* http://www.franc-maconnerie.org/menu...ebrites-fm.htm
* http://www.masonicgathering.net/notable_masons.htm
* http://www.angelfire.com/ga/fdl746/famous.html
* http://www.durham.net/~cedar/famous.htm
* http://www.oddball.fsbusiness.co.uk/100famousmasons.htm
* http://abbey.lodge.org.uk/famous-masons.htm
* http://www.esoteria.org/massoneriaregolareitalia.htm
* http://space.tin.it/lettura/kxxbar/massoni.htm
* http://www.sasasa.it/massoneria/scelserodiessere.htm
* http://www.esonet.org/dizionario/m04.htm
* http://www.esoteria.org/massoni1.htm
* http://www.esonet.org/dizionario/g07.htm
* http://www41.homepage.villanova.edu/...ert/garcia.htm
Bu noktada sorulan soru şu: Şayet Mustafa Kemal masonsa, localar niçin ona hala açıktan sahip çıkmamaktadır?
Ayrıca, locaların onun zamanında (1935) kapatılmış olmasını nasıl izah etmek lazım?
Bu hemen akla gelen soruların birincisini mason yazar Tamer Ayan, yakın tarihte yayınlanan ve yukarıda alıntılar yaptığımız “Atatürk ve Masonluk” adlı kitabının önsözünde kısaca şöyle cevaplandırmaktadır: “Eski mason yöneticileri, Atatürk'ün mason olduğu ortaya çıktığı takdirde, bu sıfatının Atatürk'e zarar vereceğini düşündüklerinden(...). 'Ya Atatürk'ün mason olduğunun duyulması ona zarar verirse?', 'Ya da, Atatürk düşmanlarının eline kötüye kullanabilecekleri yeni bir koz verilirse?'”17kaygısıyla sessiz kalmayı yeğlemişlerdir.
Nitekim Atatürk'ün mason olduğunun anlaşılmasının tepki yaratmasından endişe duyanlar arasında, bu konuda belgesel araştırmalar yapan ve önemli ip uçları yakalayan mason araştırmacı Osman Zeki Koylan da vardır. “Koylan, dönemin büyük üstadına gönderdiği (...) Atatürk'ün masonluğuna ilişkin bazı verileri, hatta kendisine göre kanıtları içeren 12 Ekim 1981 tarihli önemli mektubunu, bu konuda duyduğu endişeyi, aşağıdaki cümlelerle dile getirerek bağlar: 'Netice itibarı ile: bize karşı umumi bir antipati devam ettiğinden, Atamızın intisabı konusunun harice intikalini asla tecviz etmiyorum (onaylamıyorum). Mamafih localara tamimini takdirinize arz ederim... Yıllarca araştırmalara rağmen bir türlü çözümlenmeyen bu meçhulü gün ışığına çıkarmak bana nasip oldu.”18 diyerek hem Mustafa Kemal'in masonluğunu belgelediğini; hem de bu bilginin dışarıya (haricilere) açıklanmasının isabetli olmayacağını söyleyerek birinci sorumuzun cevabını vermektedir.
Sonraki bölümde detaylarıyla anlatacağımız, mason localarının Mustafa Kemal'in şefliği döneminde kapanması (1935) mevzuuna gelince...
“Araştırmacı “Suat Parlar, çalışmasında (Türkler ve Kürtler, s: 496-497) Mustafa Kemal’in mason olduğuna dair kuvvetli iddialar bulunduğu, en azından masonluğu felsefe olarak benimsediği bilindiği halde, 1935’de mason localarını niçin kapattığı meselesine eğiliyor. Oysa dönemin önde gelen bir çok devlet adamının mason olduğunu ve bunu da Mustafa Kemal’in bildiğini söylüyor. Misal olarak, mason localarına kapatma talimatını gönderen devrin içişleri bakanı ve CHP genel sekreteri Şükrü Kaya’nın mason olmasını gösteriyor. Yine TBMM Başkanı Kâzım Özalp’in, Danıştay Başkanı Reşit Mimaroğlu’nun, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın, hattâ Başvekil Celal Bayar’ın mason olduklarını belirtiyor ve şu hükmü veriyor:
- Devletin en önemli kurumlarının başında zaten masonlar varken, (locanın) malvarlığı konusunda alınacak tedbirler, sembolik olmaktan öte bir anlama sahip değildi!”19
Atatürk'ün özel hekimi ve yakın arkadaşı olan Büyük Üstad Mim Kemal Öke'nin Mason Derneği'nin 1949 yılındaki büyük kongresinde yaptığı ve Türk Mason Dergisi'nin birinci sayısının 12-14. sayfalarında yayınlanan konuşmasında bu konuyla ilgili olarak söyledikleri aydınlatıcıdır: “ Memleketin siyasi akışları bir an için bizim mesaimizi men etmişti. Bu yalnız bizim değil, Türk Ocakları, Kadınlar Birliği vesaire gibi teşekküllere de teşmil edilmişti. Bu tatili mesai bir kapanış değil, bir ima üzerine olmuştur. Atatürk mason teşekkülü için çok büyük iltifatta bulunmuş, Ankara'daki binaya her yıl 3 bin lira yardım etmişlerdir.Bugün başımızdakiler de aynı yardımda bulunmuşlardır.Atatürk memleketimizi ziyarete gelen tanınmış şahsiyetleri bu lokalde kabul ve ziyaret etmiştir. Mason teşekkülünü Atatürk kapattırmamıştır. Siyasi ahval o zaman böyle bir imayı mecburi kılmıştır.
O zaman başkanlıktan Mareşal Fevzi Çakmak'ın emri üzerine ayrılmıştım. Mareşal askerlerin bu kabil teşekküllerde bulunmamalarını emretmiştir. Ortalığı karıştırmak, şahsi taassuplarını kullanmak isteyen baykuşlara bu kürsüden tekrar ediyorum: Bu teşekkül Atatürk'ün ruhunu tazib etmemiş, taziz etmiştir.” 20
Mason Yazar Tamer Ayan da bu konuyu ele alarak, “Eğer Atatürk masonlara yapılan suçlamalara inansa, hatta inanmak değil şüphe bile etse; üzerine titrediği rejimin selameti için Masonluğu kanun yoluyla kapatmaz, hatta masonları İstiklal mahkemeleri veTakriri Sükun Kanunları gibi olağanüstü yöntemlerle sindirmez miydi?” diye sorarak şu hükmü veriyor: “(...) Atatürk, ülkeye ışık veren bu pencereyi tuğlayla ördürüp iptal ettirmemiştir; ancak kamuoyunu ve rejimi masonluğun aleyhine yönlendiren ve şartlandıran antimasonik baskı ve propagandanın, masonluğa telafi edilmez ölçüde zarar vermesini önlemek amacıyla, sadece perdelerinin ev sakinlerinin eliyle kapatılmasını ve oturanların da tatile çıkmasını sağlamıştır. Özetle Atatürk masonluğu yasaklatmamıştır. Bilakis böylesi bir ılımlı çözümle zulümden kurtarmıştır.”21
“Atatürk sadece Mason derneklerini değil tek parti ideolojisi dışındaki tüm kurum ve kuruluşları kapatmıştır. Mesela Mason localarının kapatıldığı dönemde “Hamallar Derneği” bile kapatılıyor. Devrimlerin kısa sürede sonuç vermesi için tüm sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine 1948 yılına kadar ara veriliyor. Mason localarının kapatılmasından “Atatürk Masonluğa Düşmandı” sonucunu çıkarmak (kulağa hoş gelse de) objektif değildir. Zaten Mason locaları kapatılmış olsa da Halkevleri binalarında ve Beyoğlu’ndaki çeşitli lokallerde faaliyetlerine devam ettiler.”22
CUMHURİYETİN MASON KADROSU
“Türkiye Cumhuriyeti masonlar tarafından kurulmuştur. “Atatürk'ün yakın çevresinde oluşturduğu Cumhuriyet kadrosunun önemli ve etkin bir bölümü, yani yakın mesai ve ideal arkadaşları ve dostları masondur. Örnek olarak ilk mecliste 40 kadar milletvekili masonun ve yüksek düzey devlet görevlisinin bulunduğu söylenir. Bir bakıma yönetim ve devrimlerin gerçekleştirilmesi masonlara emanet edilmiştir.”23
Mustafa Kemal’in masonluğundan yukarıda bahsettik. Aynı şekilde ikinci adam İsmet İnönü de masondu. Osmanlı döneminde genç bir subayken Edirne gizli Mason cemiyetinin en faal üyelerindendi.24 Nitekim, Mustafa Kemal’in sağlığında -taktik icabı- kapatılmış olan mason locaları onun Milli Şeflik döneminde yeniden açılmıştır.
Milli mücadele ve Cumhuriyet döneminde görev alan masonlardan diğer bazı isimler şunlardır (Bazılarının tekris tarihleri ve dereceleri parantez içinde verilmiştir):
Fethi Okyar,Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, General Kazım Karabekir, Orgeneral Fahrettin Altay(sabataycı), ilk hükümetin İçişleri Bakanı General Refet Bele (1922), Ali İhsan Sabis Paşa, Meclis Başkanı Kazım Özalp Paşa(1909-33 derece), Meclis Başkanı Abdülhalik Renda, Başbakan Hasan Saka(1923-33 derece), İçişleri Bakanları Şükrü Kaya(1924-33 derece) ve Mehmet Cemil Uybadın(1929-33 derece), Dışişleri Bakanları Bekir Sami Kunduh (1910) ve Tevfik Rüştü Aras(1910- 33 derece), Sağlık Bakanları Rıza Nur(1923-), Adnan Adıvar,Refik Saydam, Behçet Uz, Milli Eğitim Bakanları Reşit Galip, Hasan Ali Yücel (1925), İnönü ve Bayar hükümetinde eğitim bakanı Saffet Arıkan, Ekonomi Bakanı Sırrı Bellioğlu, Milletvekilleri Cevat Abbas Gürer (Atatürk’ün yaveri 1918), Atıf Bey,Reşit Saffet Atabinen, Memduh Şevket Esendal, Mithat Cemal Küntay (1909), Hilmi Uran,Tevfik Fikret Sılay,Nafi Cevat Akkerman(1928), Ahmet Ağaoğlu, Mustafa Necati (1925), Ankara Valisi Nevzat Tandoğan ( 33 derece) ve Belediye Başkanı Süleyman Asaf İlbay, İstanbul Valileri Muhittin Üstündağ(1917, 33 derece), Lütfü Kırdar(1924), Danıştay Başkanı Mustafa Reşat Mimaroğlu (1933), Jandarma Genel Komutanı Galip Paşa, İstiklal Mahkemesi Başkanı Necip Ali Küçüka, Amiral Mehmet Ali Paşa, Abdurrahman Şeref, Dr. Akil Muhtar Özden, Abdullah Cevdet, Maliye Nazırı Cavit Bey, Teşkilatı Mahsusa kurucularından ve yöneticilerinden Eşref Sencer Bey, Edip Servet Tör (1927-30 derece), Enver Paşa’nın amcası Halil Kut Paşa, Hüseyin Cahit Yalçın (1909), Halil Şerif Bey, Dahiliye Nazırı İsmail Canpolat Bey, Karakol Cemiyeti’nin kurucularından Kara Kemal Bey,Kazım Nabi Bey, Kazım Nami Duru (1906), Mehmet Reşit, Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Killigil Paşa,OsmancıklıNuri, Dr. Nihat Reşat Belger, Sait Halim Paşa, Şemsettin Günaltay,Küçük Talat,Prof. Veli Bey, Yusuf Akçura, Hasan Cemil Çambel,Hüseyin Kadri Bey, Fuat Hulusi Demirelli (1928), Fazıl Ahmet Aykaç(1921), Hüseyin Haşim Sanver, Ahmet Emin Yalman (1917), Mehmet Emin Yurdakul (1930- 32 derece), Reşat Nuri Güntekin (1921), Yunus Nadi Abalıoğlu (1923), Ömer Rıza Doğrul (1926), Mümtaz Faik Fenik (1929), Dr. İsmail Hurşit Gün (1909), Hakkı Şinasi Paşa, Muhip Nihat Kuran,Fuat Süreyya Paşa, Ömer Besim Akalın (1910), Nurettin Ramih Ener (1910), Neşet Ömer İrdelp (1911), Hamdi Suat Aknar (1918), Fethi Erden(1928), Rasim Adasal (1931), Faik Sabri Duran (1914), Mustafa Şefik Tunç (1924), Vasfi Reşit Seviğ (1921), Kerim Erim (1929), Niyazi İsmet Gözcü,İbrahim Necmi Dilmen(1928), Servet Yesari (1906), Reşat Erer(1908), Hayrullah Örs (1926), Ahmet Salih Korur (1933), Ekrem Tok (1933), Hilmi Uran,Mithat Şükrü Bleda(1903), Atatürk'ün özel doktoru Mim Kemal Öke(1925), Cumhuriyet Halk Partisi genel sekreteri ve Türkiye’nin ilk Washington Büyükelçisi Muhtar Tahsin, halefi Münir Ertegün, Büyükelçi Celal Tevfik Karasapan(1925) v.d.nin birer mason olmaları, masonik inançların milli mücadele dönemi ve sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde ne denli etkin olduğunu göstermektedir.
Şunu belirtmekte fayda var: Masonlar Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda da aktif rol almış, oldukça üst makamlara kadar yükselmiş ve çoğu zaman da devlet politikasını belirleyici roller oynamışlardır. Bu isimlerin mason localarına üye olmaları tamamının masonik felsefeyi her şeyiyle benimsedikleri, illa ki birer militan mason oldukları şeklinde anlaşılmamalıdır. Ama dahil oldukları biraderlik ilişkisiyle tamamının kullanıldığından şüphe yoktur. Nitekim sonrasında bütün önde gelen isimler tasfiye edilerek bu “biraderlik hukukunun” ne kadar samimiyetsiz olduğu da ortaya çıkmıştır.
CUMHURİYETİN PARADİGMASI?
Önceki bölümlerde çok milletli bir yapıya sahip olan ve gelişmelere ayak uydurup kendini yenileyememesi sebebiyle ciddi bir krize giren Osmanlı imparatorluğunun, Yahudi, dönme ve masonlar marifetiyle milliyetçilik girdabına çekilerek kısa sürede dağıtıldığını, Türkçülüğün bu süreçte bir Yahudi ve mason projesi olarak aktive edildiğini söylemiştik. Evet, Türkçülüğün temelleri Osmanlı dışından gelenler tarafından atılmış, içeridekiler tarafından yükseltilmiştir. İçeridekiler ise Rusya orijinliler ve Selanik orijinliler olmak üzere iki gruptur.
“Türkçülük Osmanlı’da iki kaynağa dayanır: Biri Rusya sınırları içinde veya Rusya’nın tehdidinde olan Türkçülüktür. Musa Carullah Bigi, Şihabeddin Mercani, Hüseyin Feyzhani, Abdullah Tukay, Hüseyinof kardeşler, G. İbragimov, Ahundzade Mirza Feth Ali, İsmail Gaspıralı, Hüseyinzade Ali Turan, Ayaz İshaki, Mehmet Emin Resulzade, Sadri Maksudi, Fatih Kerimov, İlyas Alkyin, Cafer Seydahmet, İbrahim Ahmedov, Hasan Ata Gaveşi, Ahmet Ağaoğlu, Zeki Velidi Togan, Yusuf Akçura… gibi kişiler bu ekolün en ünlü düşünce aksiyon adamlarıdır. Kuzey - Şimal Türkçüleri diyebileceğimiz bu kişiler, genel olarak “İslamcı Türkçüler”dir. Ziya Gökalp ve Fuat Köprülü ekolu bu kaynağın fikirlerine çok yakındırlar ve Mustafa Kemal’i belli ölçüde de etkilemişlerdir.
Türkçülüğün diğer kaynağı ise Müslümanlığı kabul edip Osmanlı Devleti’nde görev alan aslen Yahudi Polonya – Macaristan milliyetçileri ve onların devamı denebilecek Selanik merkezli “İslamsız Türkçüler”dir. Selanikli olmasalar da Selanik’te oluşan ekolü benimseyenlerin büyük çoğunluğu aynı zamanda Sabetaycı veya Karaimcidir. Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atay, Necip Fazlı, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Reşat Nuri Güntekin, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Tekin Alp, Vala Nurettin, Yaşar Nabi Nayır, Hüseyin Cahit Yalçın, Celal Nuri İleri, Faruk Nafiz Çamlıbel, Burhan Belge, Ahmet Emin Yalman, Yunus Nadi, Doğan Nadi, Simaviler… bu akımın etkili temsilcileridir. “İslamsız Türkçülüğü” savunan düşünce ve aksiyon adamları, ellerindeki yayın gücü ile daha etkili bir kamuoyu oluşturabilmişlerdir.”25
“Özellikle 1910’lu yıllarda Ziya Gökalp'in ilk Türk sosyologu olarak önerdiği fikirler, yeni devletin kurucularınca o dönemde yakından izlenildiğinden bilinmektedir. Bu yüzden fazla bir arayış gerektirmeden devlet dizayn edilirken Ziya Gökalp’in fikirleri ilk referans kaynağı olur. Çünkü Ziya Gökalp, bütün teorik hazırlığını İkinci Meşrutiyet’ten sonra tamamlamıştır.”26
“Ziya Gökâlp, Osmanlı’nın meşrutiyet dönemlerinde şekillendirdiği önceleri ”Turancılık” olarak ayakları pek yere basmayan ütopik devlet projesini, İttihatçılar, özellikle Enver Paşa’nın bu uğurda verdiği başarısız bir sınavdan sonra, gerçeğe daha yakın “Türkçülük” ile sınırlar.”27
<p align="LEFT" style="line-height: 150%; margin-bottom: 0</body></html>